DENİZ YORULMAZER İLE UFAK TEFEK BİR RÖPORTAJ



Bir restoranın en önemli kısmı mutfaksa, bir setin de kalbi kamera arkasındaki sanatçılardır. Senarristinden, cast direktörüne, yönetmeninden, kameramanına, ışıkçısından ses, sanat ve kostüm-makyaj ekibine kadar görünmeyen bir çok insan çalışır. Şimdi röportajını okuyacağınız kişi, aslında beğendiğiniz birçok dizi ve filmde, mutfağın ustası olmuş mükemmel bir yönetmen! Biliyorum ki daha çok Ufak Tefek Cinayetler'i merak ediyorsunuz. Ama ben Deniz Yorulmazer'i ufak tefek tanımanızı istiyorum! Keyifli okumalar...

Sizi, henüz herhangi bir tecrübeniz yokken bu sektöre girmeye iten neydi?

Çok şanslı bir çocuktum. Babaannemin sahaflardan toplayıp getirdiği çizgi romanların arasında büyüdüm. Klasik bir Texas Tommixci olmadım ama Superman, Laurel-Hardy, Temel Reis, Red Kit, Milliyet Çocuk Kardeş ve bir dolu Disney karakteri favorimdi. Babam küçük bir esnaftı. O zamanlar fark etmedim ama meğer tuhaf bir adammış. Muadilleri Amk, Fotomaç okuyup A Haber izlerken bizim eve bütün mizah dergileri girerdi. Gırgır, Fırt, Hıbır, Pişmiş Kelle’yle yoğrulan bünye, Magic Box, VHS Video, TV derken sinemayla tanıştı. Hayat Açık Hava Sineması’nı da analım, Bornovalılar iyi bilir. Ya bir yerlerde çizecektim hafızamdaki tüm o resimleri ya da hikâyelerini kamerayla anlatacaktım. Özetle beni sektöre bilmeden sevgili ailem itti. İyi de yaptılar…

Arka sıradakiler dizisi kariyerinde emin adımlarla ilerleyen oyuncular göze çarpıyor. Bir yönetmenin uzun süreli bir sette oyuncularının gelişimlerine destek olabilmesi mümkün mü?

Biz orada hevesli çocuklardık; işini en iyi şekilde yapmak isteyen hevesli çocuklar. Pratik yapma şansımız oldu. Yapım şartları da esnekti. Hayal edip uygulamamıza, senaryo anlamında da imkân verildi. Biz de işimizin türünün, bütçesinin el verdiği ölçüde deneyler yaptık :) Oyuncu arkadaşlarımız da bizimle birlikte denedi, gördü, gelişti. Hep birlikte büyüdük, geliştik… Bir oyuncunun 10 dizide başına gelemeyecek olaylar, bizim oyuncularımızın başına fazlasıyla geldiği için, gelişmek isteyenlere de bu olaylar tecrübe kazandırdı. Bunları resmetmek de bizim için tecrübe oldu. Şimdi genel bir şey söyleyeyim, biz yönetmenler tabii ki oyuncuların gelişimine katkı sağlarız. Yeter ki donanımlı olalım. Sığır olursak kimseye faydamız olmaz! Onlar da biz de buna açık olmalıyız. Tek taraflı bir şey değil çünkü, onlar da bizim gelişmemize katkı sağlıyorlar.

Şimdi, biraz uzaktan bakınca, Medcezir’in popülaritesinin arkasında hangi nedenlerin yattığını düşünüyorsunuz?

Bu, formülü olmayan bir iş. Bütün iyi şeyleri bir araya getirirsiniz, bazen olmaz; seyirci sevmez, almaz. Belki dönemsel sebeplerden, belki maddeler tamamdır ama ruh, enerji ortaya çıkmaz… Medcezir’de de bir sürü güzel şey bir aradaydı: Ay Yapım markası, Ece Yörenç senaryosu, iyi ve parlak oyuncularımız, harika ekibimiz, kanalımız. Ali Bilgin ve ben de elimizden geldiği kadar verimli bir ortam hazırlamaya çalıştık. Önce biz sevdik, sonra da seyirci sevdi.



Sizce Türkiye’de yönetmenlerin dramaturji konusunda kat etmeleri gereken bir yol var mı?

Dramaturji konusunda yönetmenlerin kat etmeleri gereken yollar vardır mutlaka. Yol bitmez! Senaryo neydi, ekrana, perdeye ne yansıdı, yönetmen nasıl yorumladı, iyi mi yaptı, kötü mü yaptı…  Kimsenin yanında olmadan bir şey söylemek de genelleme yapmak da doğru olmaz. Asıl acı olan, senaristlerin de dramaturji konusunda kat etmeleri gereken çok yol olmasıdır. Bunları söylüyorum ama şöyle bir gerçek var: şu an Türkiye'de sağlıklı bir ortam yok. Dizi süreleri, kanal, yapımcı baskıları, sansür, oto sansür vb. Önce çalışmak için sağlıklı bir ortam oluşturmak, sonra da insanların niteliklerini değerlendirmek daha doğru olabilir.

Meryl Streep ses getiren bir konuşmasında  “Saygısızlık saygısızlığı çağırır. Şiddet şiddeti körükler. Güçlü olanlar mevkilerini başkalarını ezmek için kullanırsa hepimiz kaybederiz” demişti. Sinema-tv sektöründeki iktidar ilişkileri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sinema-Tv sektörü, egonun bol olduğu bir sektör. Mantıksız olsa da “ben söyledim … olacak!” diyen mevki sahibi insanlar maalesef var. Birini ezmekle kendini yücelttiğini zanneden insanlar ülkenin her köşesinde olduğu kadar bu sektörde de var. Nesil değiştikçe, eğitim ve görgü arttıkça bunlar da azalacaktır. Umarım eğitim seviyesi artar ve güçlü olanlar  vicdanlı insanlar olur.

Time’ın 1927’de hayatımıza soktuğu “Yılın İnsanı” ödülü 2017’de Sessizliği Bozanlar(The Silence Breakers)’a verildi. Tacize ve tecavüze sessiz kalınmaması gerektiğini vurgulayan Time, kapağında birçok önemli isme yer verdi ve bunun için interaktif internet sayfası hazırladı. Dünyada ayaklanmalar süredursun, biz  yakın bir zamanda iki sessiz savunmasız melek, Eylül ve Leyla’yı kaybettik. Bu tarz vakalarda sanatçıların sesiyle daha çok hedef kitleye ulaşılacağını düşünüyorum. Siz ne dersiniz?


Kesinlikle aynı fikirdeyim. Onların “toplum vicdanının sesi” olmak, “toplumu, bir doğru için harekete geçirmek” gibi bir misyonları yok. Bunu istemek de haksızlık belki ama ülke şartları ortada. Gazete okuma oranı ortada, gazetenin niteliği ortada, haberciliğin seviyesi belli, toplumun kanaat önderleri fesle dolaşıyor. Bu iş de futbolculara, ünlülere, sanatçılara kalıyor tabii ki. Milyonlara ulaşmak kolay. Birilerinin fikirlerini pozitif yönde etkilemek kolay. Ama bu sorumluluk da gerçekten ağır.



2018 Akademi Ödülleri’nde Frances Mcdormand “Hepimizin anlatacak hikâyesi ve finanse edilmesi gereken projeleri var” dedi, Big Little Lies'ın lansmanında Witherspoon, “Dayatılan kadın imgesi sadece erkeğin eşi ya da sevgilisi olmak” sözleriyle Hollywood’u eleştirdi. Sizce Türkiye’de #meetoo hareketinin yansıması nedir?

#metoo’dan başlayım. Biz yaralı bir toplumuz. Kadının hayatı her yerde zor; sokaklarda, toplu taşımada, iş yerinde, okulda, hatta babasının evinde, sevgilisinin yanında, evinde kocasıyla birlikteyken bile zor… Bu konuların konuşulması cesaret verici. İnsanlar yalnız olmadıklarını gördüler. Birileri cezasını bulduysa ya da birileri korkup kendine çeki düzen verdiyse ve bu sayede birileri kurtulduysa ne harika, hareketin başarısıdır!

Projelerde veya sektörde kadınlara daha çok yer verilmesi, yer verildiğinde dayatılan rollerin kısıtlılığı için birkaç şey söyleyeyim. Daha çok kadın olsun tabii ama asıl bakışım şu: nitelikli kim varsa o olsun. Kadın, erkek fark etmez. Çalışma ortamı herkesin mutlu çalışabilmesine uygun olsun. Eğitim imkânı herkese açık olsun. Kim çalışırsa da çalışsın. Senarist de hangi hikâyeyi anlatmak istiyorsa anlatsın. Witherspoon’da kusura bakmasın:) U.T.C dört kadın etrafında dönen bir hikâye. Bazen bu tarz hikâyeler olacaktır. Bazen kedi kadın, bazen seri katil kadın hikâyesi olacaktır. Bazen de savaşçı adamları bekleyen kadınların hikâyesi işlenecektir. Ne, çok gidiyorsa ya da senarist neyle doluysa, doğal olarak bunları izleyeceğiz. Dwayne Johnson da çıkıp “biz kaslı adamlara hep, gökdelenden insan kurtartıyorsunuz” mu desin?


Ufak Tefek Cinayetler dizisinin son bölümü çok tartışıldı. Finali çekmeden önce aklınızda nasıl bir düşünce vardı?

Diziyi Ali Bilgin ile birlikte çekiyoruz ve çok mutluyuz. Uygun bir ortam yaratıp, herkesin elinden gelenin en iyisini yapmasını sağlamaya çalışıyoruz. Finali çekmeden önce de konuştuk, parlatabileceğimiz yerleri parlattık. Büyük sorumuz, merakımız  “kim öldü?” sorusuydu, o soruyu cevapladık. Seyirci de kısmen tatmin oldu diye düşünüyorum. Kadınlardan biri de ölebilirdi ama bir erkeği öldürmeyi tercih ettik. Çünkü setlerde daha çok kadın olsun istiyoruz :) şaka şaka! Hikaye gereği neyse onu yaptık. Genel olarak gelen eleştirilerin de farkındayız. Biz de isteriz her hafta “oh be ne izledik, ne bölümdü, ne oyunculuklardı!” dedirtelim. Ama bazen olacak bazen olmayacak. Umarım artımız fazla olarak bitiririz diziyi.

Diziyi takip eden izleyicilerimiz genelde sana şu soruyu sormamı istedi. Edip ana karakter değilken ve kavganın içinde bile değilken, neden ölmüş izlenimi verildi? Yoksa öldü de, flashbacklerle onu diğer sezonda daha fazla tamamlayıp, kafamızdaki boşluğu mu dolduracaksınız?

Edip’in nasıl öldüğü, katilin kim olduğu, olayın nasıl o hale geldiği, 2.sezonun sırlarından biri! Yani izlemediğiniz karanlık bir bölüm daha var. 2. Sezon daha da renkli, sırlarla dolu  olacak. En önemlisi daha sürükleyici bir U.T.C aramızda olacak diyebilirim. Olmazsa bu laflarımı yedirirsiniz :) Bu arada Selim Bayraktar’ı tanıdığımız için ekip olarak çok mutluyuz. Hem çok iyi bir oyuncu hem de harika bir insan.


Her kuşak bir öncekinin eksiklerini tamamlamaya çalışır, senden sonra gelecek kuşak daha çok hangi konularla meşgul olmalı?

Extra CGI olabilir ama öncelikle insanlarla çalışıyoruz. İnsan ilişkileri, liderlik, ekip yaratma gibi konulara da kafa yorsunlar. Senaryodan zaten anlasınlar. Oyuncuları da anlamaları lazım! Mümkünse birkaç ders alsınlar. Hayattaki her şeyle de meşgul olsunlar. Yaşamak ve görmek de lazım, oturup izlemek de. Zaman az ama film, resim, fotoğraf, kitap çok! Görev gelmeden başlamak lazım deyip, tüm takipçilere ve okuyuculara sevgilerimi sunuyorum...

Güzel ve samimi cevaplarınla zaman ayırıp, bloğumda yer aldığın için ben de sana teşekkür ediyorum. Umarım başarılı çekimlerini izlemeye devam ederiz. Sevgilerle... 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GÖKHAN EMRE AKIL

KENDİMİ İŞE ALDIM