HER ŞEYE RAĞMEN


     Hayallerimizle yaşıyor, onlarla büyüyoruz. Çocukken daha saftık, kimse engel olamazdı hayallerimizin gidişatına. Mesela, Hamdullah diye bir kız oyuncak bebeğe isim koydum diye hiçbir arkadaşım gülmezdi. Cinsiyet ayrımı, statü farkı bilmezdik oyun oynarken. Hayallerimiz kesilmezdi ama’larla. Bazen oyuncu oldum, bazen elime vazo alıp şarkı söyledim. Kaç topuk kırıldı o merdivenlerden aşağı yuvarlanırken. Ama pes etmeyip başka topuklusunu kaçırırdım annemin. Makyaj malzemelerini kaç kez harcadım acaba; ucu kırılan rujlar, yanlışlıkla elimden kayıp paramparça olan farlar, allıklar... Abimle atışırdık çoğu kez. “Çıkar annemin ayakkabılarını” diye beni sinirlendirdiği bir gün, gelişi güzel fırlattığım stilettoyu, kafasını eğmesiyle, cam kapıyı şangırr diye aşağıya indirdiğim de oldu. Ortada kapı kalmasa da son bulmadı o topuklu aşkım, hatta topuk sağlammış diye, ben yine giydim onları inatla J
     Lisede de çocuktum ama hayalim vardı, TS okuyup reklamcı olacaktım. Hayallerim vardı kafamda yazıp çizdiğim, yazılarımı paylaştığım, yeni metotlar ürettiğim, daha farklı bakıp kurduğum sahneler… Lise 2’nin yazında bölüm seçerken bana izin vermediler TS okumam için! Çünkü ben MF olmalıydım. Neden? Bilmiyorum hocalarım öyle düşünmüş, ailem bir yana... Ağlamaktan helak olunca TM’ye aldılar beni. Hatta çok sevdiğim fizik hocam küstü bana, MF’ye geçmediğim için! Koridorda beni görünce güya esprisine kafasını çevirdi, en sevdiği öğrencisine ve hiç konuşmadı bir daha benimle. Ailem dershanelere borçlu gibi para döktü hem okulu aksatmayım, hem de istediğim bölüme girebileyim diye. Ama senelerce görmediğim dersleri 1 senede yetiştiremediğimden matematik puanım fazla geldi sosyale göre. “bari işletme, iktisat oku yavrum yapma etme şura tutuyor, bura tutuyor” diyen başka bir dershane hocası geldi başıma. Bari işletme oku? ODTÜ felsefe yaz bari yazık olmasın? Bilkent yaz işsiz kalmayasın? Etiket ve statü büyüktür başarı ve çabalardan, bu ülkede! Yazık ettim ben, mühendis, doktor hatta onlara göre avukat olacaktım. Mutluluk nedir sizce? Hangi kalıba girmemiz gerektiğini öğreten kullanma kılavuzları mı var, bilmediğim? Kaç doktor, akrabanızın masada kalmasına neden oldu? Kaç avukat, davanızı başarılı sonuçlandıramadı? Öğretmen olup, kaç çocuğun ahı alındı, kişisel problemlerini derse yansıttığı için? Biz, nasıl bir toplum haline geldik bu kadar kör olmak ve yobaz düşünmek için? Ne zaman insanlar kendi hayatını kurarken, onlara düşüncelerimizi empoze etmeyi, tavsiye etmekle değiştirdik? Yetenekler, hobi olarak mı adlandırılıyor bu ülkede bilmiyorum. Ben istemedim, bana yaş problemi getiren hocaları. Bana neydi ki, diğer musluk alttan boşaltıyorsa... Bana ilkokulda, kaybettiğim dayımdan başka kimse çıkarsız sevmeyi, hesapsız hareket etmeyi öğretemedi. Bu yüzden yüreğimin en derininde o var, bestesinin adı gibi. Dövmende neden “Yüreğimdeki Yürekler” yazıyor sorusunun cevabı da bu. Ben müzik ve beden dersini beklerken, “onun yerine şu dersi yapalım sınavda lazım olur” diyen öğretmenlerim oldu. Sonra, hafta sonu kurslara gittim, müzik aleti çalmak için veya voleybol oynamak için.  Yani ailem yine para verdi, çocukluğum için! Benden yeteneklerimi çalan, o küçücük ruhumu bunaltan insanlar da, belki babası-anası yüzünden öğretmen olmuşlardı. Sınıfı susturmasını bilemeyen, bağırıp çağırarak insanları susturmaya çalışan insanlar geldi birçoğumuza hoca diye. Ego problemi yaşayan, kendine güvenmeyen ve problemli insanları, küçücük ruhlara emanet ettiler! Ruhuma dokunan birkaç hocam da oldu elbet okul hayatımda, onlarla da hala görüşüyorum. Bana lisede Tarihi, Edebiyatı, İngilizceyi ders dışında sevdirdiler, nasıl anlatılması gerektiğini, önce nasıl sevildiğini gösterdiler... Böyle tutundum zaten bazı şeylere de haklarını helal etsinler, ellerinden öperim…  Diyeceğim o ki, bırakın sınıfta gülsünler, bırakın kopya çekerek öğrensinler, öğretmeyi bilemediklerinizi. Bırakın dışarda oyun oynasınlar. Ne olmak istediklerine kendileri karar versinler. Aileleri veya büyükleri değil! Sadece biz bırakalım da, onların karar verme aşamasında yönlerine ışık tutan insanlar olalım. Kendilerini tanımalarını sağlayan insanlar olalım. Nerelere gelebileceklerini gösterip, cesaretlendirelim. Korkutmayalım! Doğru diye bildiğimiz yanlışları, kimseye empoze etmeyelim. Önce, sevmekle ve empati kurmakla başlarsak her şey daha iyi olacak ve herkes kendi hayaline koşacak eminim ki…

      “Tohumu atmadan meyve istememelisin” demişti arkadaşım. Ben her şeye rağmen tohumları ektim, suluyorum sabırla, yapmak istediklerime doğru. İnsanın kendine demesi gereken en önemli iki şey; “Ben her şeyi başarabilirim. Ben sabırlıyım, çabalarımla her şeyin üstesinden gelebilirim” olmalı. Çünkü önümüze çıkan engeller, hedefimize ulaşırken bizi büyüten şeyler olacak. Tüm hayallerim kapıda, sabırlı ve umutluyum... Yeni bir yıl dileğim olarak; dilinizden dualarınızı, yüreğinizden umudunuzu hiç eksik etmemeniz. Beklemede kalın, inanılmaz projelerle geliyorum :D

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DENİZ YORULMAZER İLE UFAK TEFEK BİR RÖPORTAJ

GÖKHAN EMRE AKIL

KENDİMİ İŞE ALDIM